Hapşırık Sabahı

sallama-yeni-raki“Keşke hep sarhoş kalsan.” dedi.
Uyumadan önce hatırladığım son cümle bu.
Biri benim sürekli sarhoş kalmamı temenni etmişti. Bu benim için bir iyi niyet dileği mi yoksa beddua mıydı bilmiyorum.  Ama sanırım beddua.  Bunu bilmediği için onu suçlayamam.  Daha hakkımda bilmediği çok şey var.  En çok sarhoşken kalp kırdığım gibi mesela…
Alkol öyle garip bir sıvı ki…

Her biri ayrı bir ruh hali. Bira mesela! Bira benim için “istemsiz emekli hüznü”dür. Hayatla ilişiğimi kesmek istediğim ya da kestiğim  zamanlarda çok bira içerim. Yanında da cips, çerez yemeyi pek sevmem.  Zaten hiç bir kuruyemiş türünü “çok” sevmem. Asıl sorun şu ki; ben hiç bir şeyi “çok” sevmem.

Zaten ben yalnız kaldığım için o tombik şişeyi yalnızlığıma yancı (!) yapıyorsam, o da yalnız olmalı, kabuklu arkadaşlarıyla birlikte değil.

Bira, başkaları için konser,eğlence vs.  içkisi olabilir. Ama benim için, göbeğimde yarattığı şişkinliğiyle, bana oldum olası tatlı gelen tadıyla kocaman bir yalnızlık içkisidir.
Rakı gibi değildir mesela. Rakı, yanına en az 1, en çok sınırsız misafir ister.
Rakı, hüznün de, neşenin de içkisi olabilir. Senin ruh halin ona çeşitli misyonlar yükler. Ağlamak, güldürmek vb.
Benim rakıyla ilgili kaderim doğduğum gün çizilmiş. Belki de en eski dostum rakı.  Hatta belki en eski düşmanım. Bilmiyorum.

Ama ben, kızının doğumuna çok rakı içerek girmiş, hemşireye “Vurma kızımın g*tüne.” (bebekler doğduğunda nefesleri açılsın diye göte vurulan şaplağa istinaden) demiş bir adamın kızıyım. Ben,doğumunun 21.  gününde, gece yarısı çok fazla rakı içmiş bir adamın “dolaştırmaya” götürdüğü sonra bir apartman köşesinde kendisiyle birlikte sızıp kalan o kızım. Sırf o geceki korkusundan sütü kesilen o kadının, 21 günlükken anne sütüne veda etmek zorunda kalan talihsiz kızıyım işte.

En eski çocukluğuma, en ufak halime dair hatırladığım en net şey; anason kokusu.
Sözün özü ;ben her akşam çok rakı içen bir adamın kızıyım.
Bundan hiç gocunduğum olmadı. Aksine ;babamın içtiği zamanlar içmediği zamanlara göre daha sevimli bir adam olduğunu düşünüyorum. Tabii bu şimdi, yeni yeni böyle.

Eskiden çok çekilmez olduğu doğru.
Eskiden çok…

Ne diyordum? Rakı!
Rakıya genelde “kadın içkisi değil” derler. Ama benim ona aşinalığım ve hayatımdaki en önemli erkeğin bir “rakıkolik” olmasından ötürü rakı bana kötü davranan bir tür değil.
Kalabalığın içkisi. Kendi arkadaş çevresi de geniştir hem rakının. Haydarisi, ezmesi, patlıcan salatası, zeytinyağlısı… Ohooo !
Ruh halin ne olursa olsun paylaşır, paylaştırırsın.

Hem asildir de rakı; öyle herkes içemez. Şarap gibi, asil sanılan ama çakma, poser bi asaletten öteye gidemeyen türden değildir asaleti.
Şarap bence dünyanın en berduş içkisidir. Gerçekten “dibe vuran” ya da “dibe vurmaya çok yaklaşan” insan içer şarabı. Her konuda dibe vurmaktan bahsediyorum. Mutluluğun ya da kederin dibine.
Şarap, en az 1, en çok 2 kişinin içkisidir. 3’ü, 4’ü çok ekstraya girer.
Önce çok lüks mekanlarda, kol gibi fiyatlara şarap içen insanları da oldum olası çözemem, anlayamam.
Şarap, ucuza alınması gereken ve öyle masa tepelerinde, mum ışıklarında içilmemesi gereken türden bir alkol çeşididir.

Ha, kendisinin bir “bayan” içkisi olduğu da külliyen yalandır. Ayrıca “bayan” kelimesi kadar itici bir kelime de bilmiyorum.
Kadın deyin bize birader!

Şarap diyorduk.
Şarabı masada mumla değil, kaldırım köşesinde, sokak lambası ışığında yahut sahilde, kumların üstünde (tercihen göte çok batmayan bir kaya da olabilir), yıldızların, ay dedenin ışığıyla içeceksin.

İçtikçe ya yanındakinin dudaklarını çok susamış gibi öpeceksin (cinsiyete ya da cinsel kimliğe bağlı tabii bu seçenek) ya da ay dedenin tabak suratını, o an yanında olmasını istediğin insanın suratı gibi göreceksin.
Sonuç olarak burdan ;biranın “yalnız”, rakının “efendi”, şarabınsa “berduş” olduğunu çıkarabiliriz.

Tabii benim çok tasvip etmediğim, genel olarak para vermekten kaçındığım votka, tekila, cin gibi içkiler de mevcut. Bunlar, kafaları benzer olan, yine kafaları bir o kadar iyi olan ama “malesef ruhu yoook” içkilerdir… Çok tüketilirler, çabuk sarhoş eder, çok saçmalatırlar.
Benim gözümde fazla or*spudurlar…
….

Bana “Keşke hep sarhoş kalsan. ” dedi. Bilmiyordu kafamın içindeki çok yaşlı ve yalnız emekli adam sarhoşluğunu.
Bilmiyordu çok bira içtiğimi.
İçimden “BİSİGTİRGİT” demek geçti. Bunun yerine sadece “Keşke. ” diyebildim.

Bir hapşırık sabahında düşündüm. Önümde duran Vermidon’a, sodaya, geceden kalmış yarım sigara pakedine… Gözlerimi şaşılaştırıp, sürekli akan burnuma bile baktım.

Zahmetli olan ayılmak. Zahmet, sarhoşluktan sonra başlıyor.
Ben keşke hep sarhoş kalsam…

Tuğçe Kep

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

1 comment

Leave a comment