Moral Değerlerimizi Yüksek Tutalım – 2

moral-degerKişi kendi mutluluğunun dışsal bir edinimden değil de içsel bir oluşumdan kaynaklandığını fark ettikten sonra; hayatında artık çok önemli bir dönüm noktasına gelir ve gerisi sadece yeni hareket tarzını hayatına mal etme çalışmasıdır. Bizler bugüne kadar  maddi olarak iyi bir gelir, yeni ve güzel bir araba, kendimize ait bir ev hatta bir de yazlık idealine doğru koşturulduk. Manevi olaraksa büyük ve prestijli bir iş, tanıdıklarımızın bolluğu, sözümüzün geçerliliği ile koşullandırıldık. Bilgi açısından üniversiteler bitirmenin, yabancı diller öğrenmenin, iş idaresiyle ilgili son çıkan kitapların tümünü okumanın hatta kütüphaneler devirmenin yüksek bir değer olduğuna inandırıldık. İlişkilerimizin ne kadar önemli olduğu bizlere hiç anlatılmadı; mutlu bir yuva ve sağlıklı çocuklara sahip olmamız gerektiği sadece namus temeline dayalı olarak, başımız boş kalmasın da bir delişmenlik yapmayalım diye söylendi ve geçildi. Bütün bunları deneyimlemiş olduktan ya da deneyimleyenlerin hala mutsuzluk içinde kıvrandıklarını gördükten sonra geldiğimiz noktada acaba yönümüzü nereye çevirmemiz; bizde tam tatmini yaratacak o değişim ve yeni anlayış biçimini oturtmak için ne yapmamız gerekli ?

Kimilerimiz bedensel terbiyelerle; örneğin spor salonlarıyla ya da yoga pratikleriyle bunu yapabilmeye çalışıyorlar. Kimilerimiz ise hobilerine yoğunlaşarak rahatlamayı deniyorlar. Benim bahsettiğim şey ise hiçbir rahatlama gereği duymadan; yani rahatlama ihtiyacını doğuracak rahatsızlığı hiç hissetmeden, nasıl bir tam günü her anıyla, mutlu ve  sevinçli bir moral düzeyiyle geçireceğiz ? Sonrasında ise bir hafta süresince hiç kimseye ve olaya müdahale etme gereği duymadan sadece, büyük bir hoşgörü ve neşe içinde geçirmeyi nasıl başaracağız ? !!

Duyulduğunda bugünkü dünyanın sözümona gerçekliğinin içinde insana garip, uzak, imkansız gelen bu noktaya nasıl geleceğiz? En azından buna gönülden ve içten niyet etsek bile nasıl ve nereden başlayacağız ?!!!

İnsanın her yeni realiteye girişinin ilk safhaları ağır, zor, yavaş ilerleyen bir seyir izler. O yüzden her şeye rağmen ilk adım her zaman samimi ve içten bir niyettir. Kişinin kendi hayatını şöyle bir gözden geçirdikten ve tatminsizliğini fark ettikten sonra bunla ilgili bir şeyler yapmaya niyet etmesi her zaman ilk ve en kutsal adım olmuştur. Gerisini zaten hayat onun önüne bir kırmızı halı gibi serer ve kişiden bu halı üzerinde cesaretle, adım adım, yılmadan ilerlemesi beklenir. Aynı Oskar törenlerinde serilen kırmızı halı gibi, bu halının üzerinde yürürken bir sonraki adım hep bir öncekinden daha iyi, daha rahat, daha huzurlu moral-deger-6olacak ve kişi eninde sonunda o ödülü alacaktır…

Her diyetin pazartesi günü başlaması gerekliliği gibi(!); mutluluk yolundaki ilk adım da sabahları, daha kişinin tüm moral değerinin en yüksek seviyede olduğu saatlerde atılmalıdır. Kişi içinde bulunduğu karmaşanın ritmini hiçbir zaman fark edemez,  o işten o işe, o randevudan buna koşar durur. Sürekli mutluluk haline niyet ettikten sonraki ilk sabahınızda kendi kendinize bir fren yapın ve hiçbir iş, randevu ya da cep telefonu çağrısı telaşına girmeden, kendinize sessiz bir ortam bulun; eğer müzik sizin keyfinizi maksimum düzeye çıkarıyor ise müzikli olarak, eğer doğaya çıkmak ya da  güzel bir manzara sizin gönlünüze kanat çırptırıyorsa o şekilde kendinizle baş başa kalın.

Kendi iç dünyanıza bakın, kendi psikolojinize… Bunu yapmaya başladığınız günlerde sizi derinden etkileyen ana bir problem varsa ona konsantre olun. Kaçmaya çalıştığınız bir acılı durum, içinde bulunduğunuz çok büyük bir korku, gönlünüze günlerdir çöreklenmiş bir sıkıntı vs. duyguyu bedende hissedin. Ve bu sefer kaçmaya çalışmayın; sadece konsantre olun. Siz daha o problemi düşünmeye başlar başlamaz gönlünüze onun sıkıntısı, acısı çökecektir ve sizin bir türlü kabul edemediğiniz nokta yani; maddi ya da manevi kayıp, derin bir korkunun nedeni gözünüzün önünde belirecektir. Şimdi lütfen bu acının sizin içinizde büyümesine izin verin… Günler ya da aylar hatta belki de, yıllar boyu onu durdurmaya, görmezden gelmeye ya da unutmaya çalıştınız. Benim Size yapmanızı önerdiğim şey ilk defa bugün ve bu an onu bedeninize kabul edin…

Devam edecek…

Ali Erdinç Başaran

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment