Özgüven

ozguvenÖylesine sık duyarız ki kendine güvenin ve ayakları üstünde durmanın önemini, kendine yetmenin değerini… Ya bir filmde, ya bir kitapta ya da bir hikayede… Beğeniriz, “Aferin, işte böyle olmalı” deriz ama iş uygulamaya gelince bunun pek de kolay olmadığını görürüz. Çünkü kendine güven ya da diğer adıyla özgüven öyle ha deyince olan bir şey değildir. Kökleri bazen çok ama çok eskilere gider.

İşte size bir örnek:

Ayşe annesinin sevgi dolu tatlı sesiyle uyandı: “Günaydın bir tanem, hadi kalk, dışarıda harika bir hava var.” Ayşe gerindi ve yataktan çıktı, banyoya gitti, saçını yıkarken şampuan şişesini yanlışlıkla yere devirdi ve şişedeki bütün şampuan yere döküldü. “Hay Allah!” dedi ve hemen bir havlu ile hepsini temizledi. O sırada annesi girdi ve Oooo! Bir kaza oldu galiba, temizlediğin için teşekkürler. Saat yedi buçuk. Kahvaltın masanın üzerinde” dedi.

Ayşe kahvaltısını yaptı. Annesinin öğle yemeği için hazırladığı sandviçi alırken, o günkü matematik sınavından dolayı çok gergin olduğunu söyledi annesine. Annesi onun başından öperek “Çok çalıştın Ayşe’ ciğim, eminim çok iyi geçecek” dedi.

Ayşe yemeğini alıp dışarı fırladı. Annesi “Ayşe, ödevin mutfakta kalmış!” diye seslendi. Ayşe hızla geri dönüp ödevini kaptı ve annesinin arkasından “Güle güle, seni seviyorum bir tanem” diye seslendiğini duydu.

Okul servisinde iki kız öğrenci Ayşe’ye bakıp gülüştüler. Ayşe onları pek önemsemeden arkadaşının yanında oturdu ve sohbet etmeye başladılar. Otobüsten inerken Ayşe neden gülüştüklerini biliyordu. Bir ayağına pembe diğer ayağına da mavi ayakkabısını giymişti. O da gülmeye başladı ve arkadaşına ayakkabılarını gösterip “Bak! Herhalde yeni bir moda başlatacağım. Artık herkes iki farklı ayakkabı giymek isteyecek!” dedi. Arkadaşı da güldü ve sınıflarına gittiler.

Aynı zamanlarda, birkaç sokak ötede, Ebru yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Annesinin sesi kulaklarında patladı: “Ebru hala kalkmadın mı? Neden sana her defasında beş kez seslenmem gerekiyor? Geç kalacaksın.”

Ebru gerindi ve yataktan çıktı, banyoya gitti. Saçını yıkarken şampuan şişesini yanlışlıkla yere devirdi ve şişedeki bütün şampuan yere döküldü. “Ne kadar salağım” diye düşündü ve hemen bir havlu ile temizledi. O sırada annesi banyoya geldi ve “Ebru ne kadar salaksın! Üstelik temizlemek için de en yeni havluyu kullanıyorsun. Dur, sen yapamıyorsun, bırak ben yapayım. Saat yedi buçuk. Kahvaltın masanın üzerinde. Aşağı in ve onu bitir yoksa yine geç kalacaksın” dedi

Ayşe kahvaltısını yaptı. Annesinin öğle yemeği için hazırladığı sandviçi aldı ve annesine o günkü matematik sınavından dolayı çok gergin olduğunu söyledi. Annesi de “Sana söylediğim gibi dün akşam biraz çalışsaydın şimdi bu kadar kaygılanmazdın” dedi.

Ebru yemeğini alıp dışarı fırladı. Annesi arkasından seslendi: “Ebru, ödevin mutfakta kalmış! Eminim bir gün aklını da unutup gideceksin.” Ebru içeri dalıp kağıtlarını aldı ve “Hoşça kal anne” diye seslendi.

Okul servisinden iki kız öğrenci Ebru’ya bakıp gülüştüler. Ebru başka bir yere oturup kitabını oluyormuş gibi yaptı ama içinden “Bana neden gülüyorlar? Eminim beni artık sevmiyorlar” diye düşünüyordu.

Otobüsten inerken Ebru neden gülüştüklerini biliyordu. Bir ayağına pembe diğer ayağına mavi ayakkabısını giymişti. Kendini çok kötü hissetti, gözleri doldu ve revire gidip hasta olduğunu söylemeyi planladı. Umudu eve gönderilmekti.

İşte size genç bir kadın olduğunda özgüvenli olma ihtimali yüksek bir Ayşe ve onun kadar şanslı olmayan Ebru.

Karşılaştığımız olayların özgüvenimize olan etkisinde, olaylar kadar, olaylara nasıl yaklaştığı da önemli. Aynı olay iki farklı şekilde gelişip iki ayrı sonuç verebilir. Bu küçük hikayenin ışığında özgüvenimizin geçmişine bakabilir, durumu tartabilir, yaraları sarabilir ve geleceği de çizmeye başlayabiliriz.

Bize etki edenlerden başlayarak ve etki edebileceklerimizi atlamayarak.

Melda Özer Urhan

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment