Su ve Tuz – 2

su_ve_tuz2Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen yanınıza bir bardak su alır mısınız?

Beden neye ihtiyacı varsa, onu öz olarak ortaya çıkarıp alır.  Elmayı sadece canlılığa ulaşmak için kullanır.  Eğer içinde canlılık yoksa, o zaman elmaya ihtiyacımız yoktur.  70’li yılların sonunda İngiltere’de mikrodalga ile ilgili olarak ev kedilerinde tanınmış Oxford incelemesi yapılmıştır.  Lütfen evinizde bunu kendi kedinize yapmayınız.  Burada mikrodalganın besinlere etkisi test edilmiştir.  Gıdalar mikrodalgalarla kimyasal-analitik olarak ne derecede değişmekteydiler.  Kimyasal-analitik olarak hiçbir şeyin değişmediği saptandı ve bu daha sonraları mikrodalganın güçlü bir şekilde propagandasına yol açtı.  Hatta mikrodalga işleminden sonra vitamin içeriği, yemeğinizi pişirdiğinizdekinden daha çoktur.  Fakat vitamindeki enformasyon içeriği hala korunuyor mu, bunun içinde hala canlılık var mı?  Bunu kritik olarak bir defa incelemeliyiz.  Burada kediler haftalarca sadece mikrodalgadan geçmiş gıdalarla beslendiler, bu deneme kapalı ortamlarda yapıldı.  Çünkü; yanlış değerlendirmemeliyiz ki, biz önemli ölçüde gıdayı solar frekanslarından alırız, yani güneşten her gün dalga boylarıyla enerji, evet canlılık alırız.  Katı besinler bu gıda zincirinin en sonunda bulunurlar. Bizler her zaman yemek yemenin en önemli şey olduğunu düşünürüz, oysa en önemsizidir.  Bu deneyde hayvanların güneşten gıda almalarına izin verilmedi ve normal katı gıdalarını yemeden kısa süre önce bunlar olağan mikrodalgadan geçiriliyordu, aynı şekilde hayvanların içtikleri su da mikrodalgadan geçiriliyordu. Kediler istedikleri yemeği yiyebiliyordu, her şey serbestti.  2-3 hafta sonra bile kedilerin doğallıklarını kaybettikleri saptandı.  İlk etapta homoseksüel davranışlar ortaya koydular ve 4-5 hafta sonra da öldüler.  8000 kedi, kimyasal-analitik olarak gıdalarda her şey mevcut olmasına rağmen öldü, hem de sürekli olarak yemelerine rağmen açlıktan öldüler.

Şimdi Kızılderilileri bir hatırlayalım; onlar bize 350 yıl öncesinin bir atasözünde, dolu tabaklarımız olacağını, ama yine de yiyecek bir şeyimizin olmayacağı günleri yaşayacağımızı söylemişlerdi.  Onların beyaz adamla savaşmasına gerek yoktu.  Onlar zaten kendi kendilerini yok edeceklerdi.

Şimdi herkes kendi kendine sormalıdır, ne kadar gıda alıyorum?  Bir gıdanın kalitesi nerede sağlanmıştır?

Burada çok önemli bir gıdadan bahsedeceğiz.  Su `dan.  Su kimyacıların severek tanımladıkları gibi sadece H2O değildir.  Bunun ispatı için matematiğin bir kolu olan geometriye ihtiyacımız vardır.  Adı, Geo:Dünya, Metri:Ölçü, Dünya ölçüsünden geliyor.  Bunun arkasında tanrısal bir dünya ölçüsü vardır.  Biz bunlara, kendilerini her zaman tekrar aynı mükemmel geometri ile yapılandıran, platonik yapılar diyoruz.  İkisi de aynı olan hiçbir dağ kristalinin mevcut olmadığını biliyoruz, fakat hepsi tamamen aynı yapıya, yani aynı altı köşeli geometriye sahiptir.  Eğer böyle bir kristali fiziksel olarak incelersek, o zaman içlerinde elektrik olduğunu, yani gerçekten ölçülebilen elektrik olduğunu saptarız, biz bunu Pizoelektrik olarak tanımlıyoruz.  Elektrik, enerjidir.  Şimdi enerjiyi bir tarafta enformasyon (bilgi), diğer tarafta canlılık olarak tanıdık.

“Enformasyon” kelimesini bir düşünün: bir şeyi tekrar kendi asli formuna döndürmek/getirmek, bir geometriyi tekrar yapılandırmak.  Hiç bilgisayarınızın ana parçasının ne olduğunu düşündünüz mü?  Bilgisayarınızdaki bu çok küçük mikro chipi ?  Bir kuvars kristali.  Bu kristalin geometrisi, enformasyonlarınızın orada hafızalandırılmasını sağlar.  Bu kristaller sadece silikon üzerine basınç ile üretilir, bunlar doğal dağ kristalleri değildir.  Ancak sonuçta burada söz konusu olan sadece geometridir, buradaki durumda kuvarstaki altı köşeli yapı ve sudaki davranışı da hiç farklı değildir.  Mısırlıların piramitlerde sadece geometrik yapı ile inisiyasyon amacı için kendini kullandıran enerji alanları kurduklarını biliyoruz.  Şimdi küçük bir deney yapalım: Burada küçük bir bakır piramit bulunuyor, aslında bunu doğru yönlere, yani kuzey ve güneye yöneltmeliydik, ancak açı derecesini Keops piramidine uygun yaptık, geometrik açıdan Keops piramidi ile aynı.  Şimdi bir parça et alalım ve bunu ortadan ikiye ayıralım.  Bir yarısını piramidin altına koyalım, diğer yarısını da sadece yaklaşık 20 cm yanına koyalım.  Birkaç gün sonra piramidin yanındaki etin çürüdüğünü, piramidin altındaki etin ise sadece kuruduğunu saptarsınız.  Bu nasıl mümkün olabilir?

Burada sadece 8 bakır çubuk olmasına rağmen, nasıl oluyor da başka enerji yasaları geçerli olabiliyor.

Bu “Geometri” dir.

Kör bir traş bıçağını piramidin altına koysak ve yaklaşık 60 saat bekletsek tekrar keskinleşir.  Bu, büyü değildir, bu elektromanyetik alanların yönlendirilmesidir.  Bunlar geometri ile oluşur ve bu şekilde dünyadaki her şey ot sapına kadar geometriye göre kurulmuştur, yani platonik yapılardan ve platonik yapıların kendilerini sınıflandırmalarına göre hiçlikten enerji alanları kendilerini yapılandırırlar.

“Christos” kelimesini biliyorsunuz, “Şuur” demektir ve kristalde bu da vardır.  Christ/Krist: Şuur, all: All (her şey), Allbewußtsein (Tam Şuurluluk).  Bu insanlarda da böyledir, sağlıklı ve güzel oldukları sürece neden böyle göründükleri, nasıl göründükleri gibi hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar, ancak daha burunları akmaya başladığında hemen kendileri ile ilgili bilgi almaya başlarlar, başkalarıyla konuşurlar, sebebini öğrenmeye çalışırlar, vs.  Bunu neden yapıyorlar?  Çünkü bu bir basınç yapmıştır.  Peki kristaller nasıl büyürler?  Basınç geometrinin oluşmasını sağlar.  Sıradan bir karbon alın ve yeteri kadar basınç uygulayın, o zaman mükemmel bir geometrisi olan mükemmel bir elmasa sahip olursunuz.  İnsanlarda da aynı şekildedir, çünkü eğer gönüllü olarak yoldan gidilmezse, acı formunda bir basınç, hastalık formunda bir basınç alırlar, ki bu daha sonra sizin sonunda şuurunuzu genişletmeye başlamanızı sağlar.  Bunun için yaşamsal gıdaya ihtiyacınız vardır.  Sadece tabaktaki veya camdaki gıdaya değil, burada daha fazlası var, çünkü her konuşulan kelime süptil maddesel düzlemde bir gıdadır.  Konuştuğunuz her kelimeyi önceden düşünmüş olmalısınız.  Bu düşünceniz bir dalga boyu üretir.  Her şey her zaman sadece bu dalga boylarıdır.  Fizikte ve aynı zamanda biyofiziksel mantıkta, eğer farklı kaynaktan iki aynı dalga boyu girişim yaparsa, birdenbire yeni enerji alanları oluştuğunu biliyoruz.  Biz bu şekilde sadece yaşam (enerji) elde etmez, aynı zamanda yeni enerji formları da inşa ederiz.  Kimyada biz bunu molekül evliliği olarak tanımlarız.  Ve biz insanlarda da bu evliliktir (düğündür).  İnsanların düğününde ne oluyor, aşık olduğunuz zamanı bir düşünün.  Birdenbire o insanı, çok kısa bir süre önce tanımanıza rağmen, tanıdığınızı düşünürsünüz.  Bunu yalnızca bir duygu nedeniyle yaparsınız ve bu duygu sevgidir ve sevgi enerjidir, bu aynı elektromanyetik bir içtepidir, bu sizi mıknatıs gibi çeker.  Gençler bunu birbirlerinin gözlerine derin derin baktıklarında, bir güven hissettiklerinde yapıyorlar.  Sonra ne oluyor?  Karıncalanmalar başlıyor, bedeninizdeki elektrik aktifleşiyor.  Bunu kendinize açıklayamazsınız ve karıncalanmaları olan insanlara ne söylersiniz?  Kimyaları uyuyor, o benimle aynı dalga boyunda.  O gerçekten de sizinle aynı dalga boyundadır.  Ve eğer o sizinle aynı dalga boyundaysa, eğer bu karşılanırsa, o zaman canlılık içeren ve yeni canlar inşa eden en önemli şey ortaya çıkar: Rezonans!

Rezonans etkiyle tekrar düzen durumları sağlayabiliriz, orada geometri oluşur, orada enformasyon oluşur.  Nerede bu sevgi sağlanamazsa, orada dizonans oluşur ve dizonans oluşan bu kişiler kendi içlerinde mahvolurlar.  Bu kişiler kendilerini iyi besleyebilirler, ama buna rağmen güçleri ve enerjileri yoktur ve muhtemelen bu kişiler o anda artık yaşamın mantığını da görmezler.  Bu elektriğe, bu akıma dikkat edin!

Her su molekülünün, her H2O molekülünün birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi?  Çünkü bir su molekülü 104,7 derecelik bir açıyla mükemmel bir Tetraeder’den (dört kenarlı) başka bir şey değildir.  Eğer bu şekildeki 4 Tetraeder’i birleştirirsek, o zaman bir piramit elde ederiz.

devam edecek…

Peter Ferreira

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment