Su ve Tuz – 4

su-ve-tuz-4Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen yanınıza bir bardak su alır mısınız?

Prof. Carol, kalbimizin aslında kendi motoruyla çalışan bir pompa olmadığını kanıtlamıştır.  Okulda kalbimizin en önemli organımız olduğunu öğrendik.  24 saat, bir yaşam boyu sürekli aşağı ve yukarı kan pompalaması gerektiğini.  Tam olarak gözlendiğinde kalbin aslında kendi motoru olmadığını, bu nedenle de kalbi bir pompa olarak görmemizin yanlış olduğunu anlarız.  Aslında kalp tam olarak gözlendiğinde bir tribündür.  Bu tribün canlı bir güç tarafından, yani bedeninizdeki sıvılar tarafından işletilir.  Bu her hücre suyunda, (ta kanımıza kadar) kendi hareketi saklıdır.  Bu işletilen tribün bir ritim sağlar, kalp atışını, bu kalp atışı, beyin akımımızın da bağımlı olduğu elektriği üretir.

Beyin akımımızın tekrar dünya planetindeki atmosfer değeri ile karşılaştırılabilir olması ilginçtir.  Atmosferimizin bir rezonans değeri vardır, bu Schumann-Rezonans frekansıdır, 8 Hertz’lik bir direnç değeridir.  Ve prensipte beynin de aynı değeri ortaya koyması ilginç değil midir?  Eğer inanmıyorsanız, bir doktora beyin akımınızı EEG cihazıyla ölçtürün.  Doğa ile aynı frekanstadır, yani 8-10 Hertz.  Eğer bu ritmin dengesi bozulursa, eğer siz bu ahengi terk ederseniz, o zaman suda bulunan önemli yasaları da terk etmiş olursunuz, gravitasyon ve levitasyon artık aynı oranda bulunmaz. Su, sarmal şekilde hareket eder, hiçbir zaman lineer değildir.  Banyoda bir bakın, su girdap formunda hareket eder.  Spiral oluşturan suyun hareketinin, genetik kalıtım bilgilerini içeren vücudumuzdaki DNA ile tam olarak aynı olması ilginç değil midir?  Tam olarak nasıl aşağıya doğru akıyorsa, yukarıya doğru da akıyor, bunu çift helezon olarak adlandırıyoruz ve yerde ayaklarınızın üzerinde durmanızı sağlayan da budur, yerçekimi gücü.  Diğer taraftan da her gün yukarı çıkmak istiyorsunuz, bir şeylere ulaşmak istiyorsunuz, sabahları ayağa kalkıyorsunuz, bu levitasyon gücüdür, şuurunuzu genişletmek için, içinizdeki su kristalini bilgilendirmek için bu sizi her zaman tekrar yeniye, yukarıya çeker ve eğer bu denge bozulursa, içinizde bir canlılık kalmaz, o zaman bu sizi kelimenin tam anlamıyla yere çeker ve muhtemelen kendinizi yatağa atarsınız, çünkü hasta olmuşsunuzdur.

Bedenimizin zeki fonksiyonu, molekül hareketini canlandırmamız gerektiğini hatırlatır.  Bunu örneğin grip olduğunuzda anlayabilirsiniz.  Hiç kendinize neden 37 derecelik bir beden sıcaklığınızın olduğunu sordunuz mu?  Neden tam olarak 37?  Sıcaklık nedir?  Sıcaklık, moleküllerin hareket enerjisinden başka bir şey değildir.  Neden bunun arkasında hep 37 derece sıcaklığımızın olmasını sağlayan aynı enerji bulunur?  Eğer bizdeki denge bozulursa, neden sıcaklık birdenbire yükselir ve neden moleküller daha hızlı hareket ederler?  Moleküller, tekrar yapı oluşturmak için düzen durumunu tekrar yapılandırmak için uğraşırlar.  Çünkü nerede yapı varsa, orada yapı çerçevesi vardır, nerede yapı çerçevesi varsa, orada geometri vardır, nerede geometri varsa, orada bilgi vardır.  Ondan sonra artık bakteriler, mikroplar ve virüsler çoğalamazlar.  Tazelenmeye, iyileşmeye başlarız ve birdenbire tekrar gücümüzü buluruz, tekrar ayağa kalkmak isteriz.

Bu su hakkında düşünmelisiniz.  Beyin suyunuz çok yüksek derecede kristal yapılanmadır, saf küçük kristaller, biz buna Molekül-Cluster adını veriyoruz.  Birbirine bağlanmış olarak ve bu şekilde geometri olduğu için belirli bilgileri iletebilen bu yapıyı suda da buluyoruz.  Bu sürekli olarak değişir.  Düşünceleriniz nereden geliyor?  Kimyasallarla suyun basitçe etkilenebileceğini biliyor musunuz?  Bu suyu içtiğinizde düşünceleriniz değiştirilebilir.  Klorun materyal düşünce yapılarının taşınmasını sağladığını biliyor muydunuz?  Amerika’da yapıldığı gibi klorlu su içtiğinizi düşünün, orada yüzeyi %100 örten klorlu su içilir ve buna eğer flüor katarsanız, çünkü bunun dişler için iyi geldiği söylenir, ve ben size flüorun frekans örneğini ölçsem, o zaman size bu flüorun artık hiçbir isteğinizin kalmayacağı kadar beyin fonksiyonlarınız üzerinde uyumsuzluk yarattığını kanıtlayabilirim.  İsteksiz olursunuz.  Düşünün bunu iki jenerasyon boyunca bütün halka yaptılar.  O zaman ne elde ederim?  İsteksiz materyalistlerle dolu bir halk, bunlar o zaman her şeyi ben nasıl istersem, öyle yapacaklardır.  Buna su ile ulaşılabilir.  Bu yüzden neden böyle düşündüğünüz önemlidir ve suyun sizin için ne kadar önemli olabileceği önemlidir.  37 derecelik bir vücut sıcaklığında beyin suyunuz buzlanmış bir durum alır.  Bu jöleye benzer yüksek dereceli strüktürel bir yapıdır.  Bu yapıya mikro dalga uygulandığında, beyninizin kan bariyerinden aslında normal koşullarda kanınızda bulunup da ayrıştırılamayan hayvansal albümin geçtiğinde ve beyninize girdiğinde birden kristaller yapılarını değiştirmeye başlar ve sıvalaşır, beyninizin suyu sıvılaşacaktır.  Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni daima geometride gizlidir.  Örneğin suyun çeşitli hallerini ele alalım, gaz olarak buhar şeklinde,  sıvı olarak su şeklinde ve katı olarak buz şeklinde görüyoruz.

Eğer suyu ısıtırsak ve su buharı elde edersek, o zaman su havada süptil bir formda olur.  Peki biz ne soluyoruz?  Tabii ki sadece oksijen değil.  Tam olarak bakıldığında biz suyun en süptil formunu soluyoruz, bu nedenle bunu solumazsak sadece 3-4 dakika yaşayabiliriz.  Aylarca yemek yemeyebiliriz, bu bize bir şey yapmaz, hatta 3-4 gün suyu içmezsek de dayanabiliriz, ama sadece birkaç dakika soluk almamamız ölmemiz için yeterlidir.  Bu kristalleri, örneğin kar tanelerini soluyoruz.  Suyun katı hali olan kar tanelerinin bir elektron mikroskobuyla fotoğrafı çekilmiştir.  Burada çok küçük Tetraederlerin mükemmel bir düzeni mevcuttur.  İki aynı kar tanesinin hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir.  Bu, bu maddeyi zaten oluşturan ışık kuantlarının düzenine dayanmaktadır.  Kendini kristalize edebilmesi için her su molekülünde bir milyardan fazla biyofoton çalışır ve bunlar kendilerini sürekli olarak tekrar düzenlerler.  Bu şekilde her su molekülü diğerinden farlıdır, her su molekülünün kendi kimliği vardır, aynı sizler gibi.  Eğer kimyacılarımızı uzaya çıkarsak ve onların dünyaya bakmasını sağlasak, hepimizi aynı tutarlardı, sonuçta hepimiz insanız, ama siz onlara “Hayır, ben değil, ben şuradakinden farklıyım” diye bağırırdınız.  İşte kimyasal açıdan suya bu şekilde bakıyoruz, sadece H2O olarak, buna rağmen hiçbir zaman aynı olan iki kar tanesi yoktur.  Şimdi bir deney yapalım ve kar tanesini doğal şartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalım, sonra da tekrar donduralım, tekrar tam olarak aynı kar tanesini elde ederiz.  Bu nasıl mümkün oluyor?  Çünkü kim olduğunu hatırlayabiliyor.  Suyun hafızası vardır, su bir bilgi taşıyıcısıdır.  Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir.  Çünkü o kim olduğunu biliyor.  Bu olay sizin organizmanız için de geçerlidir.  Bilim adamları suyun doğal bir homoöpatik olduğunu ve bizim su vasıtasıyla bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır.  Bu şekilde kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz.  İtalya’dan Enza Enstitüsü’nden Bayan Dr Cicollo, son yirmi yıl içinde tüm dünyadaki şifalı suları incelemiş ve şifalı suların diğer normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da biyofizikzel açıdan farklı olduklarını tespit etmiştir.  Yıllardır şifalı suları için Lourdes’a 6 milyon, Fatima’ya 2 milyon insan, Medjegorye’ye, Sandamniano’ya ve benzeri yerlere gitmektedir.  Bunun arkasında sadece dinsel değil de başka sebepler olamaz mı?  Eskiden bu mucizeler açıklanamıyordu ve bu suların arkasında sevgili Tanrı’nın olduğu düşünülerek kutsal sular olarak anılıyordu.  Aslında bu böyledir de, bunun arkasında sevgili Tanrı, doğa, bütünlük yatmaktadır.  Onun vasıtasıyla bu olgun, canlı kaynak suyu bize ulaşmaktadır.  Şimdi bu mucize suları inceleyebiliyoruz ve bu karakteristikleri gösteren sular gerçekten de kutsal kaynaklardır.  Bir Japon bilim adamı olan Dr.  Masaru Emoto, suyu kelimelerle değiştirebilecek durumda olduğumuzu fotoğraf çekerek 10.000 deneyle kanıtlamıştır.  Burada kelimelerin gücünü düşünün, çünkü her kelime önceden düşünülmüştür.  Bu elektriktir, bu dalga boylarıdır.  Bunlarla düzen, entropi, yani kaos yaratabilirsiniz.  Her hangi birine aşırı derecede canlılık duygusu ve bağlantıları anlayacağı için yaşama gücü veya uyuyamayacak kadar korku verebilirsiniz.  Sadece konuşulan kelimelerle.  Bu sıvı kristal yapıdaki strüktürün birdenbire tamamen değişmeye başlaması ilginç değil midir?  Bunu Masaru Emoto mükemmel bir şekilde kanıtlamıştır.  Sıvı nötr suyu alıp kelimelerle yani bilgiyle yükleyerek -4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla fotoğraflarını çekmiştir.  “Beni hasta ediyorsun” mesajı ile yüklediği suyun görüntüsünün aynı kanserli hücre yapısını ortaya koyduğunu tespit etmiştir.

devam edecek…

Peter Ferreira

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment