YÜZLEŞME – 2

yuzlesme2

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Saat geceyarısını çoktan geçmiş, salonda yanmakta olan mum alevleri küçülmüştü. Kadın adamın göğsünde yatıyordu. Bir yandan en büyük korkusunu ve sırrını kendiyle paylaştığı için adama biraz daha yakınlaşmış ve aynı zamanda O’nu anladığını ve yardım etmek istediğini anlatırcasına adamın saçlarını, yüzünü okşuyordu.

– Teşekkür ederim.

– Ne için?

– Anlatıp paylaştığın için…

– Bunca yıl sonra… Nasıl yaptığıma ben bile inanamıyorum.

– Neden?

– Sen ilksin bunu paylaştığım.

– Doktora gitmedin mi hiç?

– Arkadaşlarımdan, kendimden utanırken?!

– Haklısın. Ne yapmayı düşünüyorsun?

– Bilmem!

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Sabah uyandığında saat henüz yedi bile olmamıştı. Yanında yatan kadına baktı. Afrodit’e. Bir gece önce konuştuklarını, anlattıklarını hatırladı. İçkiden mi olmuştu? Yaşlanıyor muydu? “Daha dur!” dedi kendi kendine. Orhan Veli’nin “yolun yarısı” dediği yaşı geçeli henüz birkaç ay olmuştu. Hayranlık ve sevgiyle kadını seyretmeye başladı. Orada O’nunla kalmıştı. Dinlemişti. Ağzını açıp birşey söylememiş, ne gülmüş ne de dalga geçmişti.

Kadın uyandığında adam yanında değildi. Yalnızca bir kırmızı gül ve evin anahtarları vardı yastığının yanında. Küçük bir de not: “Yol arkadaşım olur musun?”

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Herşeyi bilirdi. En azından her konuda bir fikri vardı. Boks ve bilumum kahve oyunları yanında, cinsellik ve yatak muhabbetleri uzmanlık alanıydı. Onunla tanıştığından beri kendine hep “ bu anlattıklarını gerçekten yaşamış mıdır ki?” deyip dururdu. Ellilerindeydi. Yine de kulağında küpesi, her yıl işletmek için gittiği Bodrum’daki pansiyonunda üstü çıplak çalışmaktan kararmış ve gerilmiş teniyle en çok kırk gösteriyordu. Hayat doluydu. Oğlu ve eşi ile mutlu bir evliliği vardı. Etrafında hep onu dinleyen birileri bulunurdu. Zaten onun da anlatacakları. Tam “feleğin çemberinden geçmiş” dediklerimizden…

On yıl kadar önce gittiği bir Bodrum gezisinde tanışmışlar, birbirlerine hemen ısınmışlardı. Kulağını nasıl ve neden deldirdiğini anlattığı o ilk gün birlikte kuyumcuya gitmişler ve O’nun da kulağını deldirmişlerdi. Ağabeyden farksızdı. Hayata dair bildiklerini, ve öğrendiklerini paylaşıyor, adeta öğretmenlik mentorluk yapıyordu.

– Sana anlattıklarım benim tecrübelerim, dünyaya kendini ifade etmeye ve yaptığın seçimlerin sonuçlarını deneyimlemeye geldin! derdi. Yaşadığın her durumdan bir ders çıkarırsın. Bu dersleri hatırlayarak hayata devam edersin. Başarısızlık diye birşey yok. Her tecrübe seni bir adım öteye götürür. Derslerini almazsan tekrarlar yaşamak kaçınılmazdır.

Bu ağabey – kardeş ya da öğretmen – öğrenci ilişkisi, dostlukları yıllarca sürecekti.

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment