YÜZLEŞME

yuzlesme– Kesecem bu göbeği! dedi kendi kendine. İşten henüz çıkmıştı. Günboyu süren toplantılar, sunum ve müşteri görüşmeleri derken akşam olmuştu bile. Uzun zamandır kendiyle barışık olduğu söylenemezdi. Son ilişkisinde bir hayli kilo almış, eski kıyafetlerine sığamaz olmuştu. Arasıra, sabahları binbir güçlükle kalktığı yatağının hemen yanıbaşında duran koşu bandında yarım saat yürüyüş yapsa, mekik çekse de, aldığı kiloları veremiyordu. İlişkileri günübirlik ve hayal kırıklıklarıyla doluydu artık.

– Kesecem! diye tekrarladı usulca…

O’nu asıl endişelendiren göbeği değildi. Bununla birlikte gelen ve yıllarca sıkıntısını çektiği yataktaki performansı idi. Kurtulamadığı göbeği, üstüne üstlük cinsel hayatını da etkiler olmuştu. Bu zihinsel rahatsızlığını aklından çıkaramıyor, gittiği heryere bu sıkıntısını da götrüyordu.

Daha iki yıl önce gittiği bir barda, yan masadakilerin konuşmasına şahit olmuştu:

– Ahh ah! Duştan çıktıktan sonra artık benimkini göremiyorum. Bırak denize girmeyi, eşimle ayda bir ilişkiye girsem öp başına koy! İçkiyi mi bırakmalı bilmiyorum ki?

Kendisiyle ve vücuduyla övünüyordu o sıralar. Deli gibi çalışıyordu. O’nun için herşeyin yolunda gittiği zamanlardı. En azından kendine böyle bir yalan söyleyebilecek durumdaydı. Yatak performansı ise pek inanmasa da dediklerine göre ‘müthiş’ti.

Lise yıllarında bir gece bütün arkadaşlarıyla bir eve toplanıp da, ucuz şarap içtikleri bir akşam; içlerinden biri:

– Hadi bir cetvel alıp herkesinkini ölçelim! demişti. O güne kadar kimbilir kaç kez çıktığı basketbol maçları öncesi soyunma odasında çıplak kalmıştı. Bundan da hiç gocunmamıştı. Çabuk soyunur çabuk giyinirdi. Ancak bu gece; adını taa ilkokulda koyduğu ‘Hombre’sini çıkarıp alenen ölçüm yapacak olmak bir anda rahatsız etmişti O’nu. Bir sıkıntı çöktü içine. Odadaki diğer arkadaşlarınınki ya kendisininkinden büyük çıkarsa ne yapardı. Kaldı ki pivot oynayan ve takıma yeni katılan arkadaşının hombre’sinin yeterince büyük olduğu ile ilgili duyumlar da almıştı. Yok, buna gerek yoktu. Elaleme rezil olamazdı.

– Ben bi tuvalete gideyim deyip yerinden kalktı. Ta ki gülüşmeler ve ‘oha’lar duruluncaya kadar da orada kaldı. Döndüğünde O’na yapılan ‘aç aç’ tezahüratlarını duymazdan geldi ve hatta sahte bir gülümsemeyle; ‘moralinizi bozmak istemem’ diyebildi. Nedendir bilinmez, arkadaşları üstelemediler. Gece eve dönüp de odasına girdiğinde ilk yaptığı iş, cetveli eline alıp ölçüm işine girişmek oldu.

Yıllarca bunun sıkıntısıyla yaşamış, genellikle partnerleriyle ışığı yakmadan sevişmişti. Birlikte olduğu kadınların bir önceki ilişkisinde cinsel hayatlarını merak ederdi. Ya O’nu öncekilerle kıyaslıyorlarsa? Ya gerçekten küçük idiyse? Öğrenebildiği ise kendi algılarıyla doğru orantılı yalnızca yalanlardı.

Kesecekti de göbeğini, yol bulmaya çalışıyordu. Bir an önce Cuma trafiğine yakalanmadan eve gitmeliydi. Şarabı soğutmalı, balıkları fırına atmalıydı. Sonra duş, tıraş, giyinme…

Kadını en son bir hafta önce gittiği barda tanımıştı. Kalabalık bir kadınlar grubunun arasından nasıl da punduna getirmiş ve başka masaya oturmak için onu ikna etmişti. Kadın, boyu boyuna ve yaş grubuna uygun tiplerdendi. Sarışın, otuzlu yaşlarında. Sutyen ölçüsü 34D olmalıydı. Komple bacak bir hatundu. Yazın henüz başları olması nedeniyle giydiği elbise zaten yeterince davetkardı ki, post giyiyor olsa bile bu güzelliği kaçırmazdınız. Kadın önceleri çekingen davranmış, biraz arkadaşlarının baskısı biraz da adamın hoşsohbet ve espritüel olması onu yumuşatmıştı. Bugün daha bir haftadır birlikteydiler ve O bu gece ‘komple bacak’ ile birlikte olacaktı. Akşamı, yemeği, kadını ve sonrasında geceyi düşünürken eve varmıştı bile…

Hayatı boyunca hep daha büyük bir ‘Hombre’ düşlerdi. İlk sefer yaptığı mastürbasyonu hatırladı. Eski evlerinin banyosunda, çıplak kadınların yeni yeni boy gösterdiği gazetelerden biriyle ve tıraş kremi eşliğinde. Evde kimse yoktu o gün. Biraz tedirgin, onbir yaşın verdiği utangaçlıkla işini bitirivermişti. Küçük hombre’sini iyice yıkadıktan sonra delilleri yok etti. O günden sonra fırsat bulduğu her daim yaptı bu egzersizi. Zira Freud’un daha sonraki yıllarda bir kitabında okuduğu ‘kullanılan organlar gelişir’ cümlesi bu egzersizi günlük ritüeli haline getirmesine yol açmıştı.

Kapı çaldı. Gelen ‘komple bacak’tı. Bir yandan kadının evine ilk kez gelmesi nedeniyle, bir yandan da yemeğin lezzetli olup olmadığı kaygısı ile kapıyı açtı. İçerisi balığın kokusunu bastırmak için sıktığı oda spreyi, kendi üzerine tıraştan sonra boca ettiği losyonu ve nihayet heyecanlı olduğu her halinden belli kadının kendine has kokusuyla karışmış, biraz mayhoş, biraz afrodizyak kokmaktaydı. Sarıldılar. Çabucak yenen yemek, içilen bolca içkiden sonra bayan bacak ile yatak odasına geçtiler. Kadın, ışığın açık kalması için israr ettikçe adam soyunamıyordu.

Kolej maçlarına çıkacakları gün geldi aklına. Takım olarak çok heyecanlıydılar. Kolej kimin karşısına çıkarsa ezip geçiyordu. Henüz antrenör gelmemiş, her kafadan bir ses çıkarken, içlerinde en muzip arkadaşları hiç yoktan bir oyun başlatmıştı. Ona göre bu maçtan önce herkesin çıplakken fotoğrafını çekecek, maçtan sonra çekecekleriyle karşılaştırma yapılacaktı. Oyunculardan birinin üzerine birkaç arkadaşı çullanıyor, eller ayaklar tutulduktan sonra hombresinin fotoğrafı çekiliyordu. Aslına gerginliği azaltması beklenen bu durum O’nu daha da germişti. Bırak takımdaki arkadaşlarının Hombre’yi görmelerini, bir de tescil edilecekti ki, risk fotoğrafın okulda elde ele dolaşabilecek olmasıydı. Bu karabasandan antrenörlerinin odaya hışımla girmesiyle kurtulabildi.

Işığı kadının aksine söndürmeye niyetliydi. ‘Işığı söndürüp sana masaj yapmak istiyorum’ dedi biraz hinlikle. Kadın dünden razıydı. Onu soyarken, en azından kadının silüetini görebilmek için perdeyi araladı. Dışarıdan belli belirsiz gelen sokak lambasının ışığında, vanilya ve sandal ağacı karışımı masaj yağını kadının sırtına okşayarak sürmeye başladı. Kadın bu loşlukta bile algılanabilecek inanılmaz bir vücuda sahipti. Yok yok! Ona ‘komple bacak’ demek hasızlık olurdu. O Afrodit’ti. Fakat Hombre uyuyordu. Oysa ki O, tam bir haftadır bu anın hayalini kurmuştu, işte tam da bunun başına geleceğinden korkarak. ‘İçkiyi çok kaçırdım’ dedi kendi kendine. Kadının sırtından kalçalarına doğru inerken çişinin olduğunu farketti. Buna hayıflanırken ‘böylece kal lütfen, hemen dönüyorum’ dedi ve fırladı. Bu kaçış daha öncekilerden farksızdı. Yine Hombre’nin boyunun ölçüsünü alma zamanı gelmişti. ‘Öylece uyuyakalsa! Bu gece havamda değilim işte’ dedi aynada kendine bakarken.

Döndüğünde Afrodit aynı pozisyonunu koruyordu. Cin gibiydi. ‘Geciktin’ dedi. Adamın oyalandığını farketti. Adam birşeyden rahatsızdı. Hissinin doğruluğunu öğrenebilmek için sordu:

– Herşey yolunda mı?

– Sanırım.

– Nedir?

– Bilmem.

– Paylaşmak istersen dinlerim.

– Hiç yapamadım ki bugüne kadar!

– Rahatlarsın belki, önemli birşeye benziyor.

Adam yataktan kadının yanından kalktı. Henüz çıkardığı külodunu ayağına geçirdi ve tekrar kadının yanına uzandı. Az önce sürdüğü yağa aldırış etmeden kadının sırtını da örttü. Anlattı…

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment