BODRUM, BODRUM… – 2

bodrum_bodrumBen varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Sonraki günleri, içten içe artık görüşmediklerini bildiği arkadaşının eski kısmi kız arkadaşıyla yakınlaşmak için çabalayarak geçiyordu. Gündüzleri uyuyor, akşam saatlerinden başlayarak gün ağarana kadar da içiyorlardı. Bu sabahlardan birinde, arabasını kullanamayacak kadar sarhoş olan hatun, O’na “beni eve bırakır mısın?” diye sordu. Bu bekar evinde, yaklaşık 8 saattir içilmesine ve kafaların ciddi anlamda kıyak olmasına karşın, tüm ev hep bir ağızdan bağırdı:

– Oooooo, hayrlı işleeeeeeeeeeeeerr.

Hatuna baktı. Hiçbir tepki vermemişti. Zaten sarhoştu da. Evine gittiler. Çarçabuk soyunup yatağa girdiler. Kendi sarhoşluğu, rahatça soyunabilmesine yardım etmişti. Henüz onbeş dakika bile geçmemişti. Seans bitmiş ve kadın sırtını dönüp uyumaya başlamıştı bile. Kötü hissetti. Sadece cinsel olarak değil, kız arkadaş olarak da algılamak istediği birisiydi O. Sırtına dokundu.

– Birşey söyleyeceğim.

– Uyumaya çalışıyorum.

– Ben de bununla ilgili birşey söyleyeceğim zaten.

– Üfff. Ne? Tarif edilmez bir sinir çöktü yüreğine. Bundan galip çıkmalıydı.

– Nesi ne be! Kendimi Bentderesi’nde genelevde sandım bir an! Söylenmemeli bir laftı. Çıkmıştı bir kere. O sarhoş, uykulu kadın gitmişti.Yerine çıldırmış ve ağıza alınmaz küfürlerle O’nu evden kovan bir yaratık gelip çöreklenmişti.

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Unutmaya çalıştı yaşadıklarını. Her telefon çaldığında açmaya koşuyordu. Sonra arayanın O olmadığını anladığında yaşadığı ise hüsran.

Litrelik kolayı gövedeye indirmiş duş almaya eve gelmişti. Hava yağacak gibiydi. Yazın bu sıcağında iyi olurdu da, sonra Ankara’yı çamurlu sel götürürdü. Üstünü soyunurken, annesi seslendi.

– Telefon, sana!

– Kim?

– Dilinden günlerdir düşürmediğin kız sanırım.

Neredeyse kekeleyerek “alo” diyebildi. Gerçekten de O’ydu.

– Merhaba.

– Selam.

– Müsait misin?

– Şimdi duşa giriyordum.

– Harika. Ben iki arkadaşımla Tunalı’da bizim pastaneye gidiyorum şimdi. Seni bekliyorum. Gel.

Dışarıda göz gözü görmez bir rüzgar vardı. Yağmur geliyordu ki hem de nasıl. Taksiye bindi. “Bu iş tamamdır” dedi kendince. sıkıntıları bir anda yok oluvermişti.

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Pastaneye vardığında etrafa bakındı. İşte en dipte hep oturdukları yerde bir erkek ve bir kadınla birlikte  oturuyordu. Tanıştıktan sonra çarçabuk birşeyler ısmarladı. Henüz geleli daha on dakika bile olmamıştı ki;

– Biz kalkalım. Heyecanlanmıştı. Nereye? der gözlerle baktı. Yağmurda, ağaçlık araziye bakan pencerenin önünde bu sefer gündüz ve ayıkken sevişeceklerdi. Tam bir med-cezir durumuydu bu O’nun için. Allaha ısmarladık deyip çıktılar. Yağmur bardak yerine sürehiden boşanıyordu.

– Arabam park yerinde. Yürüyelim mi?

Yağmurda yürümek! Bu deneyimi yaşamak istedi. Şemsiye altında yürümek O’na göre olmamıştı hiçbir zaman. Islandı. Saçlarından çoraplarına kadar sırılsıklamdı. Ne farkederdi ki! Park yerine vardılar. Araba neredeyse suya gömülmek üzereydi. Üstelik lastik patlaktı. Sol arka lastik.

– Hemen değiştiririm dedi.

– Sana zahmet olmasın.

– Ne demek. Bu işi ne kadar çabuk hallederse, onunla o kadar çok birlikte olabilirdi. Ne keyif. Yine de kaygılıydı. Hay aksi. Yağmurdan dolayı gökyüzü akşamı andırıyordu. Yine de O’nun soyunabilmesi için bu ışık fazlaydı. Ne yapacağını o zaman düşünmek üzere lastiği değiştirmeye başladı. Sanki yıllarca yalnız lastik değiştirirmiş gibi bir çırpıda bitirdi işi. Patlak lastiği, kriko ve bijonu bagaja koyup kapattı. Şimdi ısınmak için en çok yirmi dkaikalık yolu vardı. Kapı koluna uzandı. Kilitliydi. Eğilip ıslandığını ve arabaya girmek istediğini belirtir bir bakış attı. Kadın arabayı çalıştırdı. Yerin ıslaklığı, kayganlığıyla birleşince, cayırdayarak ve patinaj yaparak kalkan arabanın arkasından, lastiklerin havalandırdığı çamur ile banyo yaparken yüzünden süzülenlerin gözyaşı mı yağmur mu olduğunu hiç bilmeyecekti.

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

Arabasını ne zaman feribota parkettiğini hatırlayamadı. Ne zaman nasıl gelmişti buraya. Motoru durdurdu. Bir kahve içmek ve ayaklarını açmak için üst kata çıktı. Cebi çalmış ancak O duymamıştı. Arayan sevgilisiysi.

– Canım, beni aramışın.

– Evet şimdi kalktım yataktan. Yolculuk nasıl geçiyor?

Ben varlığım. Ben bolluğum. Ben neş’eyim.

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment