Samimiyet

samimiyetÜlkemizde birçok kavram konuşulur, yazılır ama anlaşılmaz. Sevdiğimiz insanlara, samimi olmaya veya olduğumuz kişilere arkadaş, dost, yakın arkadaş, sırdaş, my body, hocam, abi, baba, kardaş diye sesleniriz. Bütün bu kavramlar ile çevremizi kategorize etmeye (etiketlemeye) çalışırız. Ülkemizde herkes herkesin arkadaşıdır, veya çok yakın arkadaşıdır, ya da kendisini çok iyi tanırım şeklinde ifadeler kullanılır. Biz Türkler, duygusal insanlarız o nedenle hitap şeklimizde mantıktan daha çok duygularımızı kullanırız.

O gece tanıştığımız birisi ile biraz yakınlaşınca veya derin sohbete dalınca ertesi gün o kişi ile ilgili çok yakın arkadaşım veya kendisini çok iyi tanırım deriz. Ben de bu tür ifadeler kullanmışımdır. Ama bir kişi ile samimi olmak terimini kullanıyorsak, bu sözcüğün ne anlama geldiğini bilmemiz ve samimiyetin bir çok derecesinin olduğunu bilmemiz gerekir. Geçen gün Matthew Kelly’in “ 7 seviyede Samimiyet” kitabını okuduğumda “tamam” dedim. Benim ne dediğimi aynen anlatıyor.

Her insan çevresi tarafından beğenilmek, kabul edilmek, övülmek, sevilmek ister. Bu bir ihtiyaçtır. İnsanın sosyal bir varlık oluşu ve ilişki kurma ihtiyacı su, hava, yemek kadar gereklidir. Bugün bir çok şey olmadan yaşayabiliriz. Ama sosyalleşmezsek, paylaşmazsak bir eksiklik duyarız. Samimiyet ise ilişki kurmada aradığımız ve bulmayı ümit ettiğimiz bir duygusal ihtiyaçtır.

O zaman insanlar niye herkes ile samimi olamazlar? Bir insanla ilişki yaşamanız bile sizi o kişi ile samimi yapmaz ! O zaman samimiyeti inceleyelim:

İnsanlar ilişki yaşarlar, ilişki kurmaya çalışırlar. Ama samimi olamazlar. Neden? Samimi olmak demek kendimizi karşımızdaki kişiye deşifre etmemiz demektir. Samimiyet ; sırlarımızı, hayallerimizi, korkularımızı, duygularımızı, hedeflerimizi, problemlerimizi diğer bir kişi ile paylaşmak demektir. Kendimizi maske takmadan, olduğu gibi karşımızdakine anlatabilmektir ; biz kimiz – zayıf ve güçlü yanlarımız, hatalarımız, eksikliklerimiz, yeteneklerimiz, başarılarımız, potensiyelimizi karşımızdaki kişi ile paylaşabilmektir.

Kısaca samimiyet , birbirini seven iki insanın karşılıklı birbirini dışa vurabilmesi, herşeyini olduğu gibi paylaşabilmesi; bunu yaparkende kişilerin kendilerini daha iyi tanıması, anlaması ve gerçek hayat hikayelerini anlatabilmesidir. Bu bir ihtiyaçtır.

Koyu bir sohbet yaptıktan sonra nasıl haz aldığınızı düşünün. Ertesi sabah kalktığınızda kendinizi yenilenmiş ve mutlu olarak kalkarsınız. Rahatlamış, kendinizi biraz daha çok sevmiş, özgüveniniz artmış olarak hissedersiniz. Gerçek ilişkilerin en güzel yanı bizi kendimize karşı daha dürüst yapmasıdır; kendimizi anlamamızı, tanımamızı sağlar. Ne zaman samimi bir şekilde birisi ile sohbet etsem veya bir problemimi yakın arkadaşım ile paylaşsam kendimi iyi, hafiflemiş hissederim. Bu duyguyu hayatta bize bir çok şey veremez, lüks giyim, araba, seyahatler, hatta alışveriş yapmak. Çünkü, kendimizi gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşarız.

Yurtdışında tatildeyken bir akşam uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Restoranda  şarap söyledik. Kendisi şarap ürettiği için tercihi ona bıraktık. Şarap hakikaten mükemmel çıktı, büyük bir keyifle içtik. Yemek sonrasında herkes dağıldıktan sonra şarap işinin zorluğu konusunda sohbet etmeye başladık. Ben de şarap konusunda eksik bilgilerimi tamamlarken o da bana yaşadığı zorlukları anlattı. Bu bir samimi paylaşımdır.

Bu görüşmenin samimi olması için iki şey gerekli idi; birincisi benim şarap konusuna ilgi duymam ve merak etmem, ikinci, arkadaşımın beni samimi bulup tüm zorluk ve problemlerini benimle paylaşabilecek kadar bana güvenmesi idi. Ben şarap konusunda eksiliğimi paylaşırken, alay edilme, küçümsenme, eleştirilme, bu konudaki bilgi eksikliğimi dışa vurmuş oldum. Arkadaşımın da işi konusunda benimle birçok sırrını paylaşırken, benim tarafımdan aynı şekilde küçümsenme, başarısız bulunma, alay edilme risklerini almış oldu. Bir insan ile bir şeyi samimi bir şekilde paylaşıyorsanız, maskenizi indirmeniz gerekir. Gerçek olmanız lazım. Bu nedenle insanlar yüzeysel ilişki kurarlar, konuşurlar.

Sokakta gördüğünüz arkadaşınıza “ Ne haber ? Nasılsın ? Nerelerdeydin? veya “Görüşelim, beni ara, birlikte birşeyler yapalım “ şeklinde seslenmeniz tamamen samimi olabileceği gibi, rutin ve sözün gelişi bir merhabalaşma da olabilir. Aradaki en büyük fark nedir? Ne kadar samimi olduğunuzdur. Bazı arkadaşlarımızı ne zaman görsem “Görüşelim, bir öğlen birlikte yiyelim “ derler. Ama, bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Bir süre sonra zaten sizde bu sözleri ciddiye almazsınız. Kim kaybeder sizce? Samimiyetsiz, yüzeysel ilişkiler, görüşmeler, konuşmalar sadece kendinizi kandırmaktan başka bir şeye yaramaz. Beğenildiğinizi, tanındığınızı, sevildiğinizi düşünerek kendinizi önemsersiniz. İnsan herkesi kandırabilir, ama kendisini kandıramaz. Bu da kişiyi mutsuz eder. Hayatında bu tür ilişkiler yaşayan kişi hep bir boşluk hissi yaşar. Samimi ilişkiler kuramayan birçok insan çevresini kontrol etmeye çalışır, bunu yapabilmek adına evinde davetler vererek, partiler düzenleyerek, insanlara sürekli birşeyler ısmarlayarak, hediye vererek bir çok insanı kontrolü altında tutar. Ne kadar samimi sizce? Bunu başarabilirsiniz, yeterince harcayacak paranız ve zamanınız varsa ! Gerçek ilişkiler için bir bardak kahve eşliğinde samimi bir sohbet etmeniz yeterlidir.

Samimi olmak bizi kendimize karşı dürüst yapar. Hayatımızda birçok insan ile kurmuş olduğumuz samimi ilişkiler bize ayna tutar. Her insanda kendimizi bulur, kendimiz hakkında birşeyler keşfeder, kendimizi hayal dünyasında görmek yerine gerçek kişiliğimizi görmemizi sağlar. Birisi ile karşılaştığımızda karşımızdaki kişideki görmüş olduğumuz bazı özellikleri beğenir, hoşlanır veya eleştirir, nefret ederiz.  Karşılaştığınız kişilerde gördüklerinizi ne kadar benimseyip benimsemediğinize bakın. Bu size kişiliğiniz hakkında birçok ipucu verecektir. Örneğin, ben dinleme konusunda çok iyi değilimdir. Birisinin kötü bir dinleyici olduğunu fark ettiğimde tepki gösteririm, aklıma hemen kendimde de aynı özelliklerin olduğunu fark eder ve bu konuda birşeyler yapmaya çalışırım veya, birisinin mükemmel bir dinleyici olduğunu fark edersem, bu özelliğin keşke bende de olmasını arzu ederim.

Samimiyet sonuçta her iki kişiye de kendisini keşfetme şansı verir. Sonuçta dünyada her yaşayan insan bir bütünün parçasıdır. Yeni yüzyılda hernekadar herkes bağımsızlığını ve hürriyetini ilan etmeye çalışsa da hepimiz bir bütünün parçasıyız. Hayatta herşey bir denge. Örneğin, ben çok enerjik bir kişiyim. Çoğu insan benim enerjime gıbta eder. Keşke bu enerji bende de olsa der. Diğer yandan bazi insanlarda enerjik olmamamın yol açtığı davranışlar sebebiyle beni acımazça eleştirir: Sabırsız olduğum için, iyi dinlemediğim, dikkatimi veremediğim veya hızlı konuşmam/yemem sebebiyle. Diğer yandan eşim, daha düşük enerjili ve sakindir. Bir çok insan onu daha çok takdir eder (hatta sever). Bu yönü ile rahatlatıcı, iyi bir dinleyici profili çizer. Eşim, benim kadar sosyal değildir, spor yapmayı sevmez, aynı anda beş program yapamaz, dinlenmeye ihtiyaç duyar. Hangimiz daha iyi? Ama biz çift olarak birbirimizi dengeleriz ve tamamlarız, birbirimizin özel hobilerine ve isteklerine (tercihlerine) saygı gösteririz. Örneğin, ben bu yazıyı yazarken eşim olmadan yurtdışına seyahate gidebiliyorum. Eşim benim kadar kaymayı sevmiyor. Sorun değil! Önemli olan ortak noktalarda anlaşabilmek, birbirine saygı gösterebilmek.

İnsanlar neden samimi olmak istemiyorlar? Bunun nedeni, insanlar eğer kendileri hakkında her şey bilindiği takdirde sevilmemekten, beğenilmemekten, reddedilmekten, kabul edilmemekten, arkadaşlıklarını, hatta işlerini kaybetmekten korktuklarındandır. Her insan temelde sevilmek ve sevmek, beğenilmek, kabul edilmek, övülmek ister.

Gerçekten sevilmek istiyorsak, kendimizi saklamadan diğer insanlarla kendimizi paylaşmak zorundayız. Güçlü /zayıf yanlarımızı, hayallerimizi, sorunlarımızı, gelecek planlarımızı, sıkıntılarımızı cesurca ve samimice paylaştığımız noktada insanlar ile samimi ilişkiler kurabilir ve sevilebiliriz. Bu dünyada hiçbir insan mükemmel değildir. Samimiyet her konuda, her kişi ile kurulur diye bir kural yoktur!

Şöyle bir düşünün, yeni bir insan ile tanıştığınızda veya bir iş görüşmesinde nasıl bir kişilik sergilersiniz. Öncelikle en iyi taraflarınızı göstermeye çalışırsınız. Sanki mükemmelsinizdir. Hiçbir sorununuz, endişeniz, korkunuz yokmuş gibi davranırsınız. Gerçek kişiliğinizi sergilemekten çekinirsiniz. Özellikle iş görüşmelerinde, en güçlü ve zayıf üç özelliğinizi sayın dediğimde, genelde adaylar güçlü yanlarını hemen sayarken , zayıf yönlerini ya söylemezler veya sadece bir tane önemsiz bir özellik ile geçiştirmeye çalışırlar veya zayıf yanlarını güçlü yanları gibi gösterirler. Örneğin, zayıf yanım, çok çalışmamdır, çok detaycı olmamdır veya mükemmeliyetçi olmamdır gibi. Ne kadar sıkıcı insanın kendisini olduğu gibi anlatamaması. Kendinizi açığa çıkarmadığınız sürece karşı taraf da size yeterince açık davranmayacaktır. Size güvenmeyecektir. Samimi olmamızın sebebi, birçok korkumuzdur. Esasında bunun tam tersidir. Ne kadar açık ve samimi olabilirsek, o kadar çabuk insanlar tarafından kabul ediliriz. Bu şekilde karşımızdaki kişilerin bizim de normal bir insan olduğumuzu düşünerek, onları bize karşı daha güvenli, sevecen, samimi ilişki kurması yönünde cesaretlendirmiş oluruz.

Bazı insanlar daha ilk dakikada çok samimi davranırken, bazı insanları uzun süre tanımanıza rağmen size açılmazlar. Size de oluyor mu?

Bir sohbet sırasında bir arkadaşım bana işi ile başlayıp ailesi ile ilgili tüm problemlerini anlatmaya, hatta anne ve babasını eleştirmeye başladı. Niye böyle davranmış olabilir? Beni samimi ve yakın bulmuş olabilir. Benim iletişim modelim açık, dürüst ve samimi. Bu bana çoğu zaman kazandırmıştır. Yüzde yüz diyemem, çünkü bazı durumlarda insanları incitmeme, kırmama, pot kırmama neden olmuştur. Ama, ben buyum. Böyle davrandığım içinde (kendime karşı dürüst olduğum için) insanlar ile rahat ilişki kurabiliyor, hızlı bir şekilde çevremi genişletebiliyorum.

Samimiyetin dereceleri vardır. Bu konuda detaylı bilgilerimi ve tecrübelerimi bir sonra ki yazımda sizlerle paylaşacağım. Bilmeniz gereken bir insan her konuda sizinle samimi olmayabilir. Örneğin, sizinle iş konularını paylaşırken, özeline girmez. Aynı şekilde, her insan her konuda farklı insanlara açılabilir. İş, aile, özel , spor , hobi vb konularda farklı kişilere açılabilir. O nedenle samimiyet konusunu genellemek yanlış olur. Önemli olan siz insanlarla nasıl bir ilişki ve iletişim kuruyorsunuz? Samimi misiniz? Yoksa çekingen ve tedbirlimisiniz ? Yoksa güvensiz, şüpheci, ketum mu? Siz açık olmadığınız zaman kimsede size açık olmayacaktır!

Samimi olmanın en kısa yolu insanlarla paylaşırken sadece güçlü yanlarınızı değil, zayıf yanlarınızdan da bahsedin. O zaman onlar da size karşı daha rahat ve samimi olacaklardır.

Sonunda bilmeniz gereken en önemli şey : “Her insan sizi sevmeyecektir, hoşlanmayacaktır, kimyası tutmayacaktır, veya önyargısı olacaktır.” Bu çok doğal ve normaldir.

Kendinize sormanız gereken soru: “ Kendiniz olarak mı sevilmek ve kabul edilmek istiyorsunuz, yoksa sırf diğer insanları memnun etmek için yaratmış olduğunuz kişiyi mi oynayarak kendinizi kandırmak mı (mutsuz mu etmek) istiyorsunuz? Kendiniz olursanız, en azından sizi gerçekten seven ve kabul eden kişilerin kim olduğunu öğrenmiş olacaksınız?”

Sevgilerimle

Taner Özdeş

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment