Dünya Kupası ve TRT!

South-Africa-2010-World-Cup-logoYavaş yavaş ısınıyoruz. Dünyaya alışıyoruz. Teknolojinin imkanlarından olabildiğince yararlanalım diyoruz. Herşey iyi hoş da; bu TRT’nin yapmadıklarına ne demeli! Muhtemelen mevcut bütçesi ile Türkiye’nin en gelişmiş teknolojisine, eskisi kadar olmasa da en akıllı çalışanlarına sahip bir kurumda, işimi daha iyi nasıl yapabilirim diye soran bir kişi yok mudur?

Ben, babasının eski futbolculuğu, kardeşinin basketbol oyunculuğu ile övünen ve aynı zamanda yaklaşık 11 yıl boyunca bilfiil lisanslı basketbol ve hentbol oyunculuğu yapmış eski bir sporcuyum (hani bilmeyenlere de bildireyim). Ancak futbol ile aram hiçbir zaman çok sıkı fıkı olmamıştır. Tabi ki Avrupa ve Dünya Şampiyonalarını yakından izlemek dışında. Fenerbahçeli olduğumu ve aslında çok da fanatik olmadığımı da ekleyeyim kendim ile ilgili bilinmeyenler! arasına.

Maçlar başlayalı yaklaşık iki hafta kadar oluyor. Büyük bir heyecanla ben de zamanım elverdiğince ve bu konularda bir guru olduğunu bildiğim sevgili baba’mla televizyonun başına geçiyoruz. En başından beri de aramızda konuştuğumuz birşeyi artık (bu doğrultuda hiçbir aksiyon alınmadığını gördüğümden) buradan belirteyim istedim.

Çalışanlar, görev tanımları ve pozisyonları gereği, işi etkin ve verimli bir şekilde tamamlamak ve başarılı sonuçlar almak için oradadırlar. Konu, devletin pekçok kurumuna geldiğinde bu maalesef yalnızca işi yapmak ve geliştirmek için “düşünmemek” anlamına geliyor. Kimbilir kaç paralar ücretler alan medya camiası içinde eski bir kız arkadaşım nedeniyle biliyorum ki: TRT, televizyonculuğun okuludur. Tıpkı Lever’in(ya da şimdi artık Unilever) diğer pek çok şirket için bir okul olduğu gibi. Nasıl oluyor da yaratıcılıktan ve geliştirmekten uzak, memur zihniyeti ile iş yapabiliyor olduğumuzu hala anlayabilmiş değilim. Hoş belki de anlamam gerekmiyor. Zira bugüne kadar, bize herşey hazır “hap”lar olarak verildiğinden, biz de düşünmeye yeteneğimizi kaybetmeye başlıyoruz.

Hatırlar mısınız: Bir zamanlar Barış Abimiz vardı. Ülkeleri gezer bir sürü bilgi verirdi tv seyredenlerine. Öyle laf olsun diye değildi. Ne olur ey TRT; maçlar başlamadan hemen önce ekranda ilgili ülkelerin dünyada nerede olduğunu, nüfusunu, yönetim şeklini, GSMH ya da kişi başına düşen gelirini, resmi dilini ve bir de yüzölçümünü verseniz de bu saatlerde maç seyreden küçüklerimiz ya da ben gibi büyüklerimiz, unutmaya yüz tutmuş “sosyal bilgiler” ya da “coğrafya” bilgilerimizi tazelesek!

Bizimkilerin televizyonu bir hayli büyük. Hani Full HD dediklerinden, üstelik Sony. Hadi anlıyorum dijital kaynağın olmadıkça bu doğrultuda görüntü alamayacağını (bizimkiler hala israrla kablolu yayın kullanıyorlar). Ancak bir düşünsenize bu kadar sporsever, ben gibi arada bir maçsever, ancak TRT’nin verdiklerine tabiyiz.

Gruplarda 3. maçlar oynanmaya başladığında da dedim aynı şeyi. Teknolojileri buna yetersiz mi geliyor? Hiç sanmam. Versene sağ alt ya da sol alt köşede bize seyrettirmediğin maçı! Hadi ondan geçtim, bıraktım! Versene bir tarafta tüm harareti ile sürmekte olan Slovenya-ABD maçının skorunu bir köşede. Versene Gana-Almanya maçı oynanıyorken bir köşede canhıraş süren Sırbistan- Avustralya maçını! Yok! Maçı sunan spiker abi ile yorumkar Ömer abi’nin aklına gelecek de bizlere diğer maçların skorlarını hatırlatacaklar. Hatırlasanıza, ilk maç sırasında maç skoru dahi gösterilmemiş, TRT logosu bit kadar verilmekteydi.

Maç sonrası yapılan yorumları dinlemiyorum genellikle. Ancak duyduğuma göre oynanan diğer maçlar sonrasında özet olarak veriliyormuş. Ne ala!

TRT’ye, Genel Müdürü’ne, sorumlulara sesleniyorum: Ben hala çalışanlardan en azından yarısının, yapmakta olduğu işi ciddiye alan, işini gelitirmek için önerilerde bulunan ve bunu da yaparken bütçelerle, ölçme ve değerlendirme sistemleriyle eşgüdümlü bir şeyler yaptıkları umudumu koruyorum. Ancak lütfen biri, bu yazımı okuyan ya da birilerine ulaşabilecek birileri bir zahmet uyarsın TRT’yi de, 21. yy. ilk 10 yılını geride bırakırken hiç olmazsa heyecanı kendi içimizde de yaratabilelim.

Zen tapınağında bahçe bakımından sorumlu bir rahip varmış. Ağaçlara, çiçeklere, çimenlere bakmayı çok sevdiği için ona tapınakdaki bahçenin bakım görevi verilmiş. Bu tapınağın yanındaki ufak bir tapınakta da yaşlı bir Zen ustası yaşarmış. Bir gün rahip özel bir konuğu geleceği için bahçesinde özel bir dikkatle ve extra bir çaba ile çalışmaya başlamış. Yaban otlarını temizliyor, çalıları kırkıyor, çimleri tarıyor ve büyük bir titizlikle kuru ağustos yapraklarını topluyor ve onları düzene koyuyormuş. O çalışırkan bu tapınağın duvarının bitişiğindeki ufak duvarın arkasından diğer tapınakdaki yaşlı Zen ustası da bu rahibi dikkatle gözlüyormuş.

İşini bitirdiğinde rahip doğrularak yaptığı işe hayranlıkla bakmış ve “güzel oldu değil mi ?” diye bağırırarak seslenmiş Zen ustasına.
“Evet” diye cevap vermiş yaşlı Zen ustası. “Fakat gözden kaçırdığın bir şey var. Eğer bu duvarı aşmama yardım edersen tamamlarım” demiş usta..

Biraz duraksadıktan sonra rahip yaşlı Zen ustasının duvarın üzerinde bahçeye girmesine yardım etmiş. Zen ustası bahçenin ortasına gitmiş, bir ağacı gövdesinden kavramış ve silkelemeye ve ağacın yaprakları bahçenin her tarafına dökülmeye başlamış. Sonra da “İşte bu” demiş yaşlı Zen ustası.

Hadi düşünelim, düşünmeye başlayalım, güzellikler için sürekli geliştirelim.

Sevgiyle

DÜZELTME: Az önceki Slovakya-İtalya maçı sırasında şanseseri TRT Haber’in Paraguay-Yeni Zelanda maçını vediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Yine de yukarıda söylediklerim aynen geçerlidir!

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment