Hastalığım ve Mücadele Ruhum

Hastalığım ve Mücadele Ruhum

10 gün boyunca evde yatmak benim için bir mucize. Babalar gününde vücudumda başlayan lekeler birden bütün vücudumu sarınca eşim beni Amerikan Hastanesi’nin acil bölümüne götürdü. Serumla anti alerjik ilaçlar verildi. Bu ilaçların çok uyku yapmaı sebebiyle 2 gün boyunca, günde 14 saat uyudum.

Nasıl oldu? Neden oldu? Neden şimdi oldu? Neden başıma geldi? Her normal insan gibi kendime bu soruları sordum. Sonrasında ise 2 gün yattıktan sonra, lekelerde hiç bir değişiklik olmayınca hatta artınca tekrar hastaneye gittim. Doktorum kortizon tedavisine başlayalım, dedi. “ Yandım “ dedim. Bir de mide ile uğraşacağım, vücudum şişecek, çoğu şey yasak. Ama doktorun içi rahat etmedi ve beni enfeksiyon bölümüne göndermeye karar verdi.

Prof. Dr Önder Ergönül, şeker gibi bir doktordu. Beni muayane etti . Sen kızamık olabilirsin dedi . “Bu şaka olmalı“ dedim.. 48 yaşında “Kızamık”. Ama diğer yandan sevindim. En azından ne olduğunu bileceğim, dedim. Kan tahlili için eşim ile birlikte Biruni ‘ye kan vermeye gittim. Kızamık tahlilleri en iyi orada yapılıyormuş. 2 gün beklemek zorundaydik. Kızamık oldukça önemli bir hastalıkmış ki ertesi sabah belediyeden  sağlık ekipleri geldi . Sizde salgın hastalık varmış, dediler. “Nereden öğrendiniz?” dedim. O gün ACİL’e yattığımda haber vermişler. Salgın hastalık riski olduğu için böyle vakalar hemen haber verilirmiş, Neyse  gelen görevliyi ikna ettim, bende böyle bir şey yok, dedim.

İki gün sonra sonuçlar geldi . Sonuç “Kızamık değildim!” O zaman neyim vardı? Şimdi tekrar endişe başladı. Ateşim var, başım çatlıyor, boynum ağrıyor. En fazla 2 saat ayakta kalabiliyorum. Doktorların teşhisi tek çare “ DİNLENMEK “ .. Kaç gün? En az 10 gün. Ben ve ev . Ben ve dinlenmek . Hayat işte .. Yaşlandık. Kimseyi dinlemiyorsun. Yavaşlaman lazım, daha az çalışman, daha çok kendine zaman ayırman lazim. Sürekli telefonlar geliyor . Mesajlar aynı “ Dinlen lütfen!” .. Zaten başka ne yapıyorum ki ?  6  gün sonra ilk defa bir öğlen iş görüşmesi yapmak için evimin karşısındaki SOFA Oteli’ne gittim. Ne kadar mutlu oldum bilseniz. Ertesi gün arkadaşım Emre Ertem ile öğlen yemeğinde buluştuk. Lekeler azalıyordu. Ama 2- 3 saat sonra yoruluyor ve yatmak zorunda kalıyordum. Kitap okumayı çok severim. Böylece bol bol kitap okuyacak zamanım oldu. TV seyretmeye veya internete girmek bile enerji harcamamı gerektirdiğinden onlara bile vakit ayıramıyordum. Bu arada ilk 4 gün hiçbir şey okuyamadım. Tek eğlencem Amerikan Hastanesi’ne gitmek ve doktorlar ile sohbet etmekti. Gazete bile okuyamıyordum. Terlediğim için devamlı duş almak zorunda kalıyordum.

Prof. Dr Önder Ergönül ile hastalığım boyunca uzun uzun sahbet etme imkanım oldu  Kendisi sıradışı bir doktordu. Kendisine “Satışın 10 Altın Kuralı “ kitabımı hediye ettim. Ertesi gün gittiğimde kitabı okumaya başladığını, ama en çok ilgisini çeken kısmın annem ve babam olduğuna (onlar hakkında yazdıklarım), onları çok merak ettiğini ve tanışmak istediğini söyledi. Bende kendisine annem ve babamın çok özel insanlar olduğunu ve çok şanslı bir çocuk olduğumu anlattım.

Hastalanmadan bir hafta önce firmamızdan ayrılmış bir kişinin referansı ile 3 M firması “ Sunum Teknikleri“ konusunda bir eğitimci  araddıklarını öğrendim. Hem de sunum ingilizce olacaktı. İki hafta süre vardı. Herkesi aradım . Bu kadar kısa zamanda kimse yapmak istemedi. Ne kadar tesadüf ki, eğitim konusunda eş zamanda tanıştığım bir kişi ( Gözde Çelik ), bana sunumumu hazırlayabileceğini söyledi. Kendisini tanıyalı sadece bir saat olmasına rağmen, sezgilerim one güvenmemi söyledi. Kararımı verdiğimi 3 M yetkililerine haber verdim. Çalışmalara başlamıştım. İngilizce sorunum yoktu. Hayatta en iyi yaptığım şeylerden biri sunum yapmaktır. Kendime de güvenim tamdı. O nedenle çok da kendimi zora sokmadım .

Ancak hastalık planda yoktu. Hastalandığım zaman inanın düşündüğüm şeylerin ilk başında bu sunumu nasıl yapacağımdı. Esasında her cumartesi günü seminer veya eğitimim oluyor, ama nedense bu eğitime çok önem verdim. Firmanın 3 M olması, beni önermeleri, ilk defa yapacak olmam. Büyük sorumluluktu. Sunum için 9 günüm vardi. Zaten ilk 5 gün kendimde değildim.

Hastalığıma rağmen bu konuda 600 sayfa kitap okumak zorunda kaldım. İşimi her zaman ciddiye alırım. Aynı eğitimi 10 senedir versem de , her eğitim öncesi en az 3-5 kitap okurum. Düşünürüm, araştırırım. İşime aşık bir insanım.

Seminere 2 gün kalmıştı.

Nasıl terliyorum. “Ben bu işi nasıl yapacağım?“. Bu arada sunum konusunda Gözde mükemmel bir iş çıkardı. Sevgili Ertuğrul Belen sunumlar konusunda bana son dakika destek verdi. Sunum konusunda çok güvendiğim Gamze Acar Bayraktaroğlu da yardımını istediğimde özet de olsa çok önemli bilgileri benimle paylaştı. Hayatta başarının sırrı “ Her iş ekiple başarılır!” . Çevrenizde yetenekli dostlarınız var ise, bu çok önemli bir sermayedir. O nedenle hayat felsefem: Kim bana ihtiyaç duyarsa ona yardımcı olmak için elimden gelenin en iyisini veririm.

Seminer saat 14.30’da idi. Yer Çırağan Sarayı. Evim 20 dakika mesafede. Bu benim şansım. Bir gece evvel ateşim 38.5 . Nasıl başım ağrıyor. Sunumun pratiğini yapamadan erkenden yattım. Sabah erken kalkacaktım. Avusturya Lisesi’nden bir alışkanlık. Tüm sınavlara sabah 4 de veya 5 de kalkarak hazırlanmışımdır. O kadar güzel bir yöntem ki, öğrendiklerinizi unutmuyorsunuz, sabah insanın kafası dört beş kat daha fazla çalışır. Ben de buna güvenerek yattım. Sabaha karşı 3’de kalkdım.

10 dakika evde dolaştım, uyumak mümkün değildi.

İçim titreyip üşüdüğümden ve gece devamlı kalktığımdan eşim hastalığım süresince salonda yatmak zorunda  kaldı. Işıkları açtım. Şimdi çalışmalıyım, dedim. Birden enerji geldi. Başımın ağrısına rağmen sabah dörtbuçuğa kadar çalıştım. Sonra oturdum film seyrettim. Sabah beş buçukta uyudum. Sabah kalktım, tekrar tekrar prova yaptım. Artık hazırdım. Saat 2.002 de evdem çıktım. Ateş 38. Suratımda lekeler var. Vücudumu takim elbise giydiğim için tamamen örtmüştüm. En sonuda Çırağan’a vardım. Gözde bana eşlik etti. Benim için kurtarıcı bir melek oldu. Bir buçuk saat sıramı beklemek zorunda kaldım. Enerjim bir hayli düşmüştü. Ve en sonunda sahnedeydim. Doğu Avrupa ülkeleri ağırlıklı bir gruba sunum yapmaya başladım. Bu kişilerde mimik, gülümseme yoktu. Kısaca ne düşündüklerini anlama imkanım yoktu. Moralimi yüksek tutarak sunumumu tamamladım. Alkışlar. Tamam dedim beğendiler. Ertesi gün beni öneren arkadaşım “ Sunumumun çok beğenildiğini” söyledi. Kocaman bir “Ohh” ve kendimle gurur duygusu. Hastalığım sırasında tek düşündüğüm bu sunumdu. Başarılı olmak zorundaydım. Bir çok insanın desteği, azmim ve sorumluluk duygum sayesinde bu mücadeleyi başarılı ile tamamladım. Ne kadar mutlu idim. Hastalığımı bile unutmuştum.

Sunumun ertesi günü aralıksız uyudum. Çok yorulmuştum. Bazılarına göre delilikti .Ben zaten deli bir adamım. Hastalığım her gün daha iyiye gidiyordu.

Hastalığım boyunca Facebook bana çok yardımcı oldu. Bir çok arkadaşımla yazışabiliyor, hastalığım konusunda bilgi verebiliyordum. Bu hastalıkta kendimle 10 gün zaman geçirdim. Bazı şeylerin farkına vardim. Son zamanlarda çok çalıştım. Infonet, Eğitim işi ve Ekoloni hepsini yaparken sosyal aktiviteler, haftada 6 gün spor ve seyahatler. Biraz abartmıştım. Bence bağışıklık sistemim çökmüş olabilir. Bir gün içimden hastalığım sırasında farkına vardığım 16 madde aklıma geldi ve hemen Facebook’da duvarıma yazdim. Çok beğenildi. Sevgili dostum, Yasemin Sungur, bunları muhakkak sitende yayınla dedi.

Bu 10 günlük hastalığım boyunca duygu ve hislerimi bu yaziıla siz değerli okuyuculariıla paylaşma imkanı buldum. Yazmayı o kadar çok seviyorum ki.. İşte hastalığım boyunca farkına vardığım 16 şey ..

1- Kahve , tatlı ve çay olmadan yaşayabileceğime,

2- Yemek veya iştahın sağlıkla eş orantılı olduğuna,

3- Spor dahil herşeyin enerji olmadan birşey ifade etmediğine,

4- Televizyonun Türkiye’de bittiğine,

5- Her gün gazete okumanın gereksiz olduğuna,

6- Kültür, sanat ve bu tür konularda TV , medyada ne kadar az haber ve yorum olduğuna,

7-Nişantaşı’nın gün içinde ne kadar gürültülü olduğuna,

8- Hastaneye gidip gelirken insanların çaresizce saatlerce Topağacı yokuşunda arabada beklediğini ve alternatif düşünmemelerine,

9- Sağlıksız bir beden ile zihnin de öldüğüne,

10- İnsanın temelde ne kadar yalnız olduğuna,

11- Evde oturmanın o kadar kötü bir şey olmadığına,

12- Bilinmeyen birşey karşısında insanın daha da kötüsünü düşündüğüne,

13 – Amerikan Hastanesinin iyi bir hastane olduğuna,

14- Beni gerçekten seven insanların böyle günlerde daha çok aramalarına, sağlığımda bu kadar aramadıklarına,

15- Hayatın gerçekten muhteşem bir şey olduğuna….her anının kıymetini bilmemiz gerektiğine,

16- Bu hastalığı yaşadığıma her şeye rağmen mutlu olduğuma, kendimle 10 gün geçirmekten çok mutlu olduğuma…

Son 20 yıldır, ciddi bir hastalık geçirmeyen bir kişi, bu boyutta bir hastalık geçirdiğinde tabii ki şok yaşıyor, ne yapacağını bilmiyor, karamsarlaşıyor. Diğer yandan, hayata pozitif bakan bir kişi olarak, yaşadığım her şeyden birşeyler öğrenmeye, dersler çıkarmaya çalışıyorum.

Hastalığım sırasında her zaman yanımda olan sevgili eşim Neylan’a , bana bakan evimizdeki Emine’ye , beni her gün bıkmadan arayan sevgili annem ve babama, kayınpederime, kardeşime, sevgili eniştem Ali Gençsoy’a, beni seven ve arayan tüm dostlarıma binlerce kere teşekkür ederim. Sevilmek dünyanın en güzel duygusu . Bana bunu yaşattınız. Amerikan Hastanesi’nde mükemmel hizmet aldım. Bu hastanede doğmuştum. İki tane muhteşem doktor ile tanışma imkanim oldu, Prof Dr. Önder Ergönül ve Dr. Deniz Akkaya. Kendilerine çok teşekkür ederim.

Küçükken bana ”Nerede doğdun “ diye sorduklarinda .. Amerika’da derdim. Çünkü Amerikan Hastanesi’nde doğmuştum.

Bu hastalık,  bana birçok şey öğretti. Bugün hastalığımın ondördüncü günümdeyim, daha iyiyim. Bugün masaja gittim. Saunaya girdim. Lekeler çok azaldı.

Bu yazıyı yazmak çok istemiştim. Büyük keyifle yazdim. Umarım sizde keyifle okudunuz . Kendinize iyi bakin.

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment