Su ve Tuz – 10

su-ve-tuz-10Yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen yanınıza bir bardak su alır mısınız?

Dünyada 10.000 lerce insan artık katı madde almaksızın, sadece su ile besleniyorlar.  Şimdi sadece hayvanların C vitaminini üretebileceklerini sanıyorsanız, onları da bizim beslendiğimiz gibi konserve ve işlenmiş gıdalarla beslerseniz, onlar da bu yetilerini kaybedecekler.  Biz de beslenmemizi tekrar eskisi gibi, olması gereken gibi uygulasak, yani meyve ve hububatlar, meyva sularının özlerinden, strüktürlerinden, ihtiyacımız olan tüm enerjileri alabilir ve biyokimyasal anlamda vitamin dengemizi kendimiz sağlayabiliriz.

Örn.  B12 vitamini önemli bir sinir vitaminidir, genel söylentilere göre bedenimiz bu vitamini kendi üretemez, fakat 3 yıla kadar depolayabilir.  Ve bedendeki stok tükendiğinde sinir hastalığı oluşabilir.  Bu yüzden vejetaryenlere et yemedikleri için, ve B12 vitamininin sadece hayvansal gıdalarda olduğu varsayıldığı için,  daha çok süt ürünleri yemeleri tavsiye edilir.  Vejetaryen ve `veganer’ (hayvansal hiçbir ürünü de yemeyenler) ve normal beslenenler arasında yapılan bir karşılaştırma çalışmasında en yüksek B12 değeri `veganer’ grubunda tespit edilmiştir.  Bağırsak florası hayvansal albümin tarafından işgal altında değilse, kendi B12 vit.  oluşturabiliyor.  Vitamin aldığımızda da doğal vitaminler aldığımız söylenip sakinleştiriliyoruz.  Peki, doğal özü çıkarılmış ürünler nedir?  Örn.  C vit., askorbik asidi doğal ortamından çıkardığımızda, mesela bir meyveden, bize enformasyonunu, yani enerjisini hala verebilecek mi diye düşünmeliyiz.

1999 yılında Berlin Teknik Üniversitesinin 5-yıllık bir araştırma çalışması tamamlanmış ve her gün askorbik asit alan kişilerin bağırsak duvarlarında deliklerin oluştuğu görülmüştür.  Askorbik asit bütünselliğinden ayrıştırılarak elde edildiğinden agresif hale gelmiş ve bunun yanı sıra da biyofiziksel olarak hiçbir enformasyon taşıyamadığı görülmüştür.  Bu da, örneğin birisiyle konuşmak istiyorum, fakat bütün bedenine ne gerek var, sadece kafasını kullanalım, ağzı nasıl olsa orada diye düşünmeye benzer.  İşte böyle bütünselliği bozuyoruz.

Aynı olay doğal tuzu kullandığımızda gerçekleşiyor.  Biyofiziksel olarak baktığınızda tüm enformasyonu alabiliyor, ve biyokimyasal olarak da tüm bedenimizi dengede tutan elektrolit dengemizi koruyor.  Herhalde okul zamanlarınızdan yaptığınız bir deneyi hatırlarsınız.  Sadece suda iletkenlik mevcut değil, fakat suya biraz tuz ilave ettiğinizde deney lambanız yanar.  Aynı şekilde sizin içinizdeki lambalar da yanar, sizin de iletkenkenliğiniz gerçekleşir.  Bedende herhangi bir yerde gevşek kontaktınız oluştuğunda, bir yerleriniz ağrımaya başlar ve bir süre sonra kronikleşir.  Bu durumda eski iletkenliğinize kavuşabilmeniz için doğanın tuzuna ve suyuna ihtiyacınız var, rafine edilmiş ürünlere değil.  Ufak bir deney yapmanızı tavsiye ederim: dilinizin ucuna biraz tuz serpin ve ne kadar dayanabileceğinize bakın, yaklaşık 30 san.  sonra dilinize sanki delik delinirmiş gibi hissedeceksiniz, hatta ağzınızı yıkadıktan çok sonra bile hala diliniz uyuşuk olacak, NaCl bu kadar yakıcıdır.  Artık tıp bile tuzsuz beslenmemizi öneriyor.  Ve gerçekten de bu söz konusu tuzdan mümkün olduğunca az almalıyız.  Yine de bedenimizin tuz ihtiyacı olduğu için günde 0,2 g tuz almalıyız.  Fakat diğer rafine gıdalardan dolayı zaten istemeyerek 12 gr.  A kadar günde tuz almış oluyoruz.  Tuzun bedendeki fonksiyonu,  bedenimizin fiziksel anlamda bir arada tutulabilmesi,  osmoz işleminin çalışmasını sağlamasıdır.  Aksi taktirde 100 litre su bile içseniz, bedeninizde tuz olmayınca yine de susuzluktan ölürsünüz, çünkü tuzun sayesinde aldığınız su hücrelerinize bağlanabiliyor, hücreleriniz elektriğine kavuşuyor ve düşündüklerinizi uygulamaya imkan buluyorsunuz.  Ve bedeninizdeki tuz oranı da sizin düşünme kapasiteniz ve şuur derecenizle eşdeğerdir.

Tuz olarak tanımladığımız NaCl’nin bedenimiz üzerinde yüksek agresiviteli bir etkisi vardır.  Deri ve genelde böbrekler, bu NaCl’yi tekrar ayrıştırmamızı sağlarlar.  Ancak yaşımız ve bünyemize göre sadece belirli bir miktarını ayrıştırabiliriz, günde yaklaşık 5-7 gramını, daha fazlasını değil.  İlginç olanıysa, bizim günde sadece endüstriyel gıdalardan, yani konservelenmiş gıdalar olan hazır gıdalardan 12-20 gram NaCl aldığımızdır ki, henüz bunun içinde kendimizin kattığı tuz yoktur.  Bu şekilde bedenimize ayrıştırabileceğimizden çok daha fazla NaCl almış oluruz.  Bedende ayrıştırılamayan kalan NaCl’den bedenimiz kendisini bir şekilde korumalıdır, yani bu agresiviteden.  Örneğin bir deney yapalım; 2 adet akvaryum alalım ve birinin içine doğal deniz suyu koyalım ve balığın yaşaması için gereken ortamı sağlayalım, diğer akvaryuma tuzlu, yani NaCl’li su koyalım ve aynı şekilde balığın yaşaması için gereken ortamı sağlayalım.  Şimdi eğer balıkları içine koyarsanız, deniz suyunda olan balığın normal yüzdüğünü, diğerinin ise 2-5 dakika sonra zehirlenerek öldüğünü görürsünüz.  Bu balıklar bedeninizdeki hücrelerdir ve siz böyle bir ortamda yaşayabileceğinizi düşünüyorsunuz.  İşte bu nedenle bedeniniz sizi kendisinden korumaya çalışmaktadır.  Bedeniniz, ayrıştırılmamış olan tuzu bir şekilde nötralize etmek zorundadır ve bunu “değerli ” hücre suyunuzla yapmaktadır.  Hücrenizin canlılığını sağlayan şey, bedeninizdeki NaCl’yi izole etmek için, nötralize etmek için şimdi kurban edilmek zorundadır ve her defasında 23 katı miktarla.  Ayrıştırılamayan her gram NaCl yüksek değerli, yüksek yapılı hücre suyunuzun 23 katına bağlanmak zorundadır ve bununla birlikte hücreleriniz ölürler, bu şekilde bedeniniz kurur.  Ve sonrasında aynı ilkbaharda bodrumunuzdan çıkardığınız elmaya benzersiniz, kırışıktır ama hala elmadır, işte bu da bizim yaşlanma sürecimizdir.  Bazı insanlar ileri yaşlarda genelde sadece %58 sıvı ihtiva ederler.  Tam bu durumda çok su içmek gereklidir, günde en az 2 litre, ancak yaşlılıkta insanın artık susuzluk hissetmez, çünkü susuzluk hissi artık yoktur, çünkü bedende çok az tuz vardır, ancak bu durumda osmose sağlayan tuzdan söz etmekteyiz.  Ve eğer tuz alırsanız, o zaman doğal bir susuzluk hissiniz olur.  Ancak biz “Tuz”dan bahsediyoruz, NaCl’den değil!  Beden, ancak belirli bir dereceye kadar hücre suyunu nötralize etmek için kurban edebilir, çünkü daha fazlası ödem oluşumuna sebep olur.  Bunlar, hazır gıdalarla almış olduğunuz diğer anorganik cüruflar için mükemmel bir çöplük olarak hizmet eden su dokularıdır. Ve birdenbire ağırlaştıkça ağırlaşırsınız. Şimdi beden kendisini tekrar korumak zorundadır.

devam edecek…

Peter Ferreira

By Cumhur Dursun

Cumhur; Ankara doğumlu. Ziraat Yük. Mühendisi. Basketbol ve hentbol, bir zamanlar olmazsa olmazları. Askerlik sonrası Lever ile başlayan iş hayatı, devamında önemli firmalarla oluşturulmuş bir tecrübe ve bilgi denizine dönüştürmüş O'nu. Reklam oyunculuğu yaptığı günlerde, tanıştığı birinden öğrenmiş resim yazmayı ve 2003'te katıldığı bir seminerde de renklerin dünyasına düşmüş. O zamandan beridir; bazen yoğun bazen aylak, desenlerinin dünyasında. Desenlerine buradan ulaşabilirsiniz. Şimdilerde yazıyor, çiziyor, fikir üretiyor, websitesi tasarlıyor. Sitelerinden soulcan.com desenleri ile ilgili, f2r.net ise konusunda bilgili yazara ev sahipliği yapan bir blog. Sevmeyi, gülmeyi, seyahat etmeyi, okumayı, söylemeyi, dinlemeyi çok seviyor.

Leave a comment